Evsahipliği ettiği binlerce coffeshop ve smart shop’un yanı sıra gece hayatının sunduğu alternatif eğlence biçimlerinin çeşitliliğiyle de meşhur Amsterdam’da, gay cemaatine sosyal dayanışma ve yardım hizmetleri de veren COC Club’ın kapısından içeri ilk girdiğimde karşılaşacağım atmosfer ya da güruh hakkında pek bir fikrim yoktu. Her hafta yapılan 70’ler-80’ler Partisi için oradaydık. Benim ilk gelişimdi ama itiraf etmeliyim ki böyle bir karşılama beklemiyordum. Binanın girişinde kafamı çevirir çevirmez Tarkan’la göz göze geldim. Son albümünün kapağındaki fotoğraftan çapkın çapkın süzüyordu içeri girenleri. Oldukça büyütülmüş olan fotoğrafın üzerinde ise alışkın olduğumuz üzere Tarkan – Karma yazmıyordu. Onun yerine kalın harflerle şöyle yazıyordu: "Turkish Gay Night, Thursday, 20:00 - 00:30"
İki Türk, iki de Almandan oluşan küçük grubumuz içerisinde kurulan ani göz teması herkesin aynı şeyi düşündüğüne işaret ediyordu. Ne kadar farklı yerlerden geliyor olursak olalım Tarkan her birimizin içinde bir teli titretmişti. Bakışıldı, gülüşüldü, Perşembe planı netleştirildi. Alman arkadaşlarımız Şımarık’ı mırıldanıp, sağa sola öpücükler göndererek içeri ilerlediler. Ben ise hala şaşkındım. Şaşkınlığımın esas sebebi, henüz bir kaç gün önce okumuş olduğum, nedense daha çok gazetelerin magazin sayfalarına iteklenmiş bir haberin hemen ertesinde karşılaşmamdı Tarkan imgesiyle, Amsterdam’ın göbeğinde. Haber, mahkemece hakkında toplatılma kararı alınan bir kitap üzerineydi. Yazarı maalesef DGM’lik olmadığı için, |
kimse ifade özgürlüğünden ya da sansürden bahsetmiyordu. Akademisyen Aysun Yüksel, belli ki uzun süren bir araştırma ve inceleme devresinin sonunda oturup Tarkan’ın bir pop yıldızı olarak imajı üzerine bir kitap yazmıştı. Yaz ortasında göğsünü gere gere özel hayatının kimseyi ilgilendirmediğini söyleyerek cinsel kimliğinin etrafında yarattığı belirsizlik halesini pekiştiren Tarkan ise, kendisine hiç de yakışmayan bir şekilde yazdığı kitaptan ötürü Aysun Yüksel’e hakaret davası açıp kitabın toplatılması talebinde bulunmuştu. Tarkan’ın bu talebi yeterince yakışıksız değilmiş gibi mahkeme de Tarkan’ı talebinde haklı bularak kitabın toplatılmasına karar vermişti. Özellikle Amerika’dan döndüğünden beri, Arif Mardin hocasından aldığı taktikleri uygulayarak, medyadaki imajını hesaplanmış bir kıvraklıkla yöneten Tarkan belli ki, kendisinden ve imaj mühendislerinden başka birilerinin oturup Tarkan olgusu üzerine düşünmesinden, düşünmekle de yetinmeyip yazmasından, üstüne üstlük bir de bu yazdıklarını yayınlatmasından rahatsız olmuştu. Burada amacım, Aysun Yüksel’in çalışmasının niteliği üzerinden Tarkan’ın hareketini eleştirmek değil. İlk aşamada netleştirmek istediğim noktanın, Aysun Yüksel’in araştırmasının niteliği, analizinin orijinalliği ya da kitabının dili ile hiçbir alakası yok, ki bu konularda kendimce bir takım çekinceler taşıdığımı da bu arada belirtmeliyim.
Tarkan – Yıldız Olgusu kitabının toplatılması birçok açıdan ele alınabilir. Ben gayet sübjektif bir şekilde bunlardan ikisini öne çıkarmak istiyorum. Birincisi, Tarkan’ın, kendisinin büyük ihtimalle oturup okumadığı, hakaret olarak adlandırılması oldukça zor, klasik bir literatür taraması üzerine daha çok kendi röportajlarından alıntılarla örülmüş bir analizin yapıldığı bir kitabın yazılmış ve basılmış olmasından dolayı rahatsızlık duyması. Çünkü Tarkan’ın cinsel kimliği ya da toplumsal cinsiyeti (gender) üzerine yaptığı analizlerin çoğunun temelinde Tarkan’ın kendi sözleri var; hatta Aysun Yüksel’in, analizinde Tarkan’ın bir takım cesur açıklamalarının gerisinde kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Öyleyse Tarkan’ı rahatsız eden mahkemeye verdiği dilekçede yazanlardan başka bir şey var.
Postmodern dantel gibi...
Bunca zamandır (evinden çalınan fotoğraflar üzerine yaptığı açıklama da dahil olmak üzere) kendi popüler imgesini postmodern bir dantel işlercesine kurgulayan ve yöneten Tarkan, motif bozulur korkusuyla dantele kendisinden başka birilerinin ilmik atmasını istemiyor. Medyayı iyisiyle kötüsüyle idare etmeyi, hakkında yazılanları ve söylenenleri daha çok politika sahnesinden aşina olduğumuz spin doctor’ların becerisiyle yönlendirmeyi öğrendi artık. Ama münasebetsiz bir akademisyenin ortaya çıkıp da “önemli olan senin iç dünyan değil, biz dış dünyanla ilgileniyoruz, esas önemli olan o” demesini kaldıramadı anlaşılan. Uzun lafın kısası Tarkan, kendi şahsı üzerinden popüler bir yıldız olma durumunun incelenmesini istemiyor. Kendisi ve yakın çevresi dışında kalan profesyonellerin (kendisine hizmet etmedikleri sürece) bu ince dantele daha yakından bakma çabalarını şiddetle püskürtüyor. Batılı meslektaşlarından farklı olan bu tutumuyla da Türkiye’de pop yıldızı olma durumunu, hoşgörüsüzlük kriteri üzerinden, |
yeniden tanımlıyor. Yoksa bal gibi biliyor, Amerikalı, Fransız, İngiliz ya da Alman bir akademisyen oturup benzer bir kitap ya da makale yazsa ve yayınlatsa, yapabileceği hiçbir şey olmadığını. Hatta öyle bir durumda onu da çevirip (spin), kendini, uluslararası akademik dünyada üzerine çalışma yapılan ilk Türk yıldızı olarak lanse etmeyi de becerir. Yapar mı yapar. Problem, Tarkan’ın ulus-ötesi bir pop yıldızı olmanın, tam olarak ne anlama geldiğini ve ne tür sonuçlarının olacağını tam olarak kavrayamamış olmasıdır. Popüler kültür öylesine kaygan bir alandır ki, bu alanda dolaşıma giren her şey bir süre sonra kaynağından bağımsız olarak kendi hayat alanını oluşturarak, bu alandaki diğer yolcularla tanışarak, kaynaşarak bambaşka bir yere konumlayabiliyor kendini.
Türkiye’de Aysun Yüksel’in kitabını toplatmaya çalışan Tarkan’ın, Amsterdam’da Türk homoseksüel cemaatinin kendini özdeşleştirdiği bir ikon olarak karşımıza çıkması tam da bu duruma işaret ediyor aslında. Tarkan’ın, imgesi de müziği de, kendisinden habersiz olmadık seyahatlere çıkıp, olmadık yerlere girip, başka anlamlara bürünüp yeni şeyler ifade etmeye başlıyorlar. Tarkan’ın uluslararası platformda gerçek bir pop yıldızı olduğunun başlıca kanıtı da kendinden habersiz çıktığı bu seyahatler zaten. Nerelerde göründüğünü bir bilse...
(Haftaya: Tarkan-Yıldız Olgusu kitabı Türkiye’deki popüler kültür çalışmaları arasında nereye oturuyor, kitabın toplatılması popüler kültür çalışmaları için ne ifade ediyor?)